MEHMET ÂKİF VE ÂSIM
–Milletimi ebediyete taşıyan Âsımlarının kahramanlığına bir kez daha şahit olunca…-
Bir sosyal gözlemci ve sosyal bilimci olarak Mehmet Âkif, öncelikle bu ülkenin meseleleri üzerine kafa yormuş; halkın dertlerini, meselelerini tespit, teşhis etmeye ve çözüm önerileri sunmaya çalışmış sorumlu bir aydındır, düşünürdür. Ancak, sahip olduğu edebî yeteneklerini kullanarak bu konulardaki fikirlerini çoğunlukla şiirle ifade yolunu seçmiştir. Esasen, kendisi de bu noktaya işaret eder ve kendisi için eserlerinin sanat niteliğinden ziyade dile getirdikleri anlamın ön planda olduğunu belirtir.
Âkif gündeme geldiğinde, şu önemli noktayı vurgulamak gerekir: O, kültürümüzün, tarihimizin belli bir döneminde iz bırakmış, katkılarda bulunmuş ve bugün için tarihî bir hatıra olarak yâd edilecek birisi değildir. Aksine, bugün de içinde bulunduğumuz kültür / kimlik bunalımı konularına çözüm ararken hâlâ kendisinden yararlanabileceğimiz aktüel bir düşünürümüzdür, Âkif.
Mehmet Âkif, sanatını milletin geleceğine adamış bir sanatçıdır. Onun özellikle üzerinde durduğu zümre gençliktir. Gençler işçi, öğrenci, asker, öğretmen olarak Safahat’ta yer almıştır. Altıncı Safahat, Mehmet Âkif’in “sembol genç” olarak düşündüğü “ÂSIM” adıyla yayınlanmıştır. Âsım kimliği Âkif’in muhavereli üslubuyla okuyucuya sunulmuştur. Bu kimlik Türk gencinin içinde taşıması gereken değerler manzumesini barındırır. Âkif nasıl bir gençlik düşünüyorsa burada özetlenmiş; büyük şair bu eserde hangi Âsım’ı kastettiğini özellikleriyle ve bağlantılı olarak anlatmıştır. İşte! Âkif tarafından özellikleri anlatılan Âsım, bu toprağın değerleriyle bütünleşmiş, milletin mayası ve milletin kendisidir.
Akif’e Göre Nasıl Bir Gençlik?
Hangi ÂSIM?
Âsım’ın Fizikî Durumu
İnsan, ruh ve bedenden ibarettir. Gençlik söz konusu olduğunda bedenen ve ruhen desteklenmiş, her iki sahada ihtiyaçları karşılanmış bir kesim düşünülmektedir. Âkif’in gençlik tanımında fizikî ve ruhî durum yer almış, her ikisinin ideal vasıfları dile getirilmiştir.
Safahat’ta yer alan gencin fizikî durumu hayranlık vericidir. İki üç katlı büyük bir çınar gibi olan bu genç, yüksek göğüslü, yalçın kaya gövdeli, her uzvu mükemmel ve güçlü, kemikleri sağlam, elleri sert, uzun boylu, geniş omuzlu, vücuduna uygun bir kafa, kapı gibi sırtlı, kalın adaleli, demir bilekli ve ellidir. Satırlarda anlatılan Âsım gibi sağlıklı ve güçlü olmak özendirilmektedir. Gençliğin bu derece sağlıklı olmasının yolu bellidir: Kötü alışkanlıklardan uzak, hayatı düzenli, beslenmesi ölçülü, kabiliyetli olduğu spor dallarının en az birinde uğraş veren, sağlıksız ortamlarda hiç bulunmayan bir genç fizikî olarak Âsım’dır.
Âsım’ın Ruhî Durumu
Âkif’e göre mükemmel bir genç şu ruhî özellikleri taşımalıdır: İmanlı, zinde beyinli, sağlam bilgili, irfan sahibi, derin yürekli, ölümden korkmayan, çok hünerli, inci hisli, merhametli, ince ruhlu. Safahat’taki ifadesiyle şöyledir:
Görmedim ben bu kadar dört başı mamur insan
Ne büyük hilkat o Âsım, ne muazzam heykel!
Mehmet Âkif, fizikî ve ruhî özellikleriyle somutlaştırdığı gence bazı sorumluluklar yüklemiştir. Genç, görevini ifa ettiği kadar değer kazanmaktadır. O; topluma verdikleri kadar ağırlık taşır, fedakarlıkları nispetinde söz sahibidir. Kendisinden bekleneni yerine getirince vefa borcunu ödeyecektir.
İmanlı Âsım
Genci ayakta tutan imanıdır. Zorlukları onunla yener, sıkıntılara katlanmada imanın gücünden yararlanır. Genç bu imanla “Mehmetçik” olur, cephede en önemli göreve katılır. İmanı yine onu ayakta tutar:
Çünkü tesisi ilahi o metin istihkam.
Marifetli ve Faziletli Âsım
İman insana ahlak güzelliği verir. Bu kanaatte olan Âkif, gencin marifet ve fazilet sahibi olmasını tavsiye eder. Milletlerin kurtuluşu ve güzel günleri için gençliğin marifet ve fazilet sahibi olması gerekmektedir. Âkif, bu konuda acelecidir; şöyle der Âsım’a:
Hadi tahsilini ikmâle tez elden, hadi sen!
Çünkü milletlerin ikbâli için, evladım
Marifet bir de fazilet… İki kudret lazım
Marifet, ilkin ahaliye saadet verecek
Bütün esbabı taşır sonra fazilet gelecek
Âsım’ın Şahsiyeti
Yaşadığı süre içinde kişiliğinden ve kimliğinden taviz vermeden ömür sürmek Âkif için bir hayat biçimidir. Kendi şahsiyetinde yaşattığı değerleri Âsım’da görmek ister. Karşılaştığı birçok olayda ortaya koyduğu tepkiyi Âsım’a da tavsiye eder. Haksızlık karşısında susmamak, zalime zulmünü haykırmak Âkif’i âkif yapan önemli karakter özelliğidir. Âsım’a öğüdü şu mısralarda yer alıyor:
Zulmü alkışlayamam zâlimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam
Doğduğumdan beridir aşığım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
İlim Sahibi Âsım
Mehmet Âkif, gençlerin bilgili olmalarını gelişmiş ülkelerle aradaki mesafeyi bilginin gücüyle kapatabileceğimiz belirtir. Âsım’ı bu göreve gönderirken şahsiyetini ve değerlerini korumasını özellikle ister. Sade ilim alınacak bazılarının yaptığı gibi kimlik kaybedilmeyecektir.
Sade Garbın yalınız ilmine dönsün yüzünüz
O çocuklarla beraber gece gündüz didinin
Giden üç yüz senelik ilmi yeniden edinin
Fen diyarında sızan nâ-mütenâhi pınarı
Hem için hem getirin yurda o nâfi suları.
Mehmet Âkif, İslâm’ı anlamak için de ilim gerektiğini ifade eder. Çağın getirdiği yozlaşmalara çözümler bulacak gençlerin ilme sarılmaktan başka bir şey yoktur:
Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslâm’ı
……
KURU DAVA İLE OLMAZ BU İLM İSTER…
Ümit Dolu Âsım
Geleceğe ümitle bakmak esastır. Ümidini kaybeden her şeyini kaybetmeye başlar. Âkif’in yaşadığı dönemde milletin en çok ümide ihtiyacı vardır. Genç insan ümidi ile yaşamaktadır. Âsım’da bulunması gerekenlerden biri de ümitli olmaktır. Ümidini yitirmenin millete kaybettirdiklerini Âkif şöyle anlatır:
Bir ışık gösteren olsaydı tek bir ışık
Biz o zulmetleri bin parça edip çıkmıştık
İki yüz senedir serpemiyor bizde şebab (gençlik)
ÇÜNKÜ BÎÇARENİN ÂTİSİNE İMÂNI HARAP
Çalışkan Âsım
Çalışmak şahsiyetli olmanın yolunu da açacaktır. Çalışan genç gayesine ulaşacak, kimsenin karşısında ezilmeyecektir. Safahat’ın içinde en çok durulan kavramların içinde çalışmak vardır. Şöyle der Âkif:
Şimdi kurtarmak için azmedelim kurtarırız
Verelim gel de şunun kalbine bir canlı ümit
Oturup dil dökecek yerde gidip döksene ter!
BİN ÇALIŞ GAYEN İÇİN BİR KAZAN ÖMRÜNDE YETER.
Hukuka Saygılı Âsım
Milletleri ayakta tutan uygulamaların başında kanunlar gelir. Kişiler kanunlar karşısında eşittir. Ortaya çıkan olaylar kanunların ışığında çözüme kavuşturulur, insanlar haklarını alırlar, bedeller ödenir. Bu tür bir uygulama otoriteyi de güçlendirir. Güveni artırır. Ülkede bir ahenk, tabii bir düzen tesis edilmiş olur. Ne kadar haklı olursa bile suçların karşılığını ilgili merciler vermelidir. Âkif, bu kanaattedir. Âsım’a da bu doğrultuda önerilerde bulunur. Kişisel zorbalık yerine kanuna müracatı tavsiye eder.
Bize Âsım ne şunun yumruğu lazım ne bunun
Birinin pençesi ister yalınız: Kânunun.
VER BÜTÜN KUDRETİ KÂNUNA Kİ VAHDET YÜRÜSÜN
YOKSA MİLLET DEĞİL ANCAK DAĞINIK BİR SÜRÜSÜN!
Sorumlu Âsım
Genç yapıcı olmalıdır hareketlerinin, sözlerinin sonuçlarını kestirme basiretini göstermelidir. Âkif, gencin duyarlı olmasını ister. Duyarlı genç yeri geldiğinde içi sızlayan, ciğeri yanan gençtir. Yanlışlığa, haksızlığa ilgisiz kalmaz. Bu uğurda her şeyi göze alır.”Aldırma”, “boş ver”, “neme lazım” gibi sözler Âsım’ın söyleyeceği sözler değildir. Âkif’e göre Âsım ilgili, duyarlı, gözü pek olmalıdır. İşte o mısralar:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim çifte yerim
Adam aldırma da geç git, diyemem. Aldırırım
Çiğnerim, çiğnenirim, Hakk’ı tutar kaldırırım
Zalimin hasmıyım ammâ severim mazlumu
Vatansever Âsım
“İNSANI FEDÂKAR TAVRI BÜYÜTÜR.” Tabiî görevlerinin üzerine daha fazla mesai yapması,daha çok çalışması, tolum için kendinden bir şeyler feda etmesi gencin değerini artıracaktır.Yeri geldiğinde ülkesi için canını feda eden gencin makamı çok daha yüce olmuştur, Âkif, Âsım kimliği ile gençlere böylesi ulvî makamlar önerir. Bu makam şehadettir. Âsım, Mehmetçik olur ve bu vatan için toprağa düşer. Devamını Âkif’ten aktaralım:
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdât inerek öpse o pâk alnı değer
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhidi
Bedr’in arslanları ancak bu kadar şanlı idi.
Burada anlatılan fedakarlık o derece büyüktür ki onun karşılığını taktir etmek, bedelini somutlaştırmak mümkün değildir. Gençliğin bu davranışının karşılığı, şehadet mertebesi ile tescil edilmiş ödülü yüce makama arz edilmiştir: O müjde şöyledir:
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber
Mehmet Âkif, yeri geldiğinde vatan için ölmeyi bir oyun rahatlığıyla ve tabiliğiyle kabullenen gençleri taktir etmektedir.
BU GENÇLER ÂSIM’DIR. ÂSIM’IN NESLİDİR…
…
ÂKİF’İN MİLLETİMİZ İÇİN “GELECEK VE MEDENİYET TASAVVURU”
“Âkif” söz konusu olduğunda, onun birbiriyle iç içe geçmiş üç yönü dikkatimizi çeker: Şahsiyeti, şairliği, düşünce ve eylem adamı oluşu… Yaşadığı toplumun her türlü gerilikten kurtulması için mümkün olabilecek bütün ifade imkânlarını kullanan Âkif’in; düşünce yazıları, seyahatleri, dergiciği, Mütareke ve Millî Mücadele yıllarındaki faaliyetleri ve başlı başına Safahat, hızla çöküşe doğru yol alan bir topluma yeniden medeniyet dünyasındaki yerini kazandırma düşüncesinin hareket noktası ve aynı zamanda sonucudur. Bu bağlamda, doğrudan medeniyetle ilgili hususları yer aldığı mısralar bir yana, Safahat’ın kendisi bütün muhtevasıyla bir medeniyet tasavvurunun ürünüdür.
Âkif’in şiirinde eleştiri konusu yapılan her ne varsa, bunlar, medenileşmenin önündeki engellerdir.
Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini;
Veriniz hem de mesâinize son sür’atini.
Çünkü Kâbil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok, san’atın, ilmin; yalnız,
(…)
Bütün edvâr-ı terakkîyi geçmek için;
Kendi “mahiyet-i ruhiye”niz olsun kılavuz.
Çünkü beyhûdedir ümmîd-i selâmet onsuz.
Safahat’ın pek çok yerinde İslâm toplumlarının içinde bulunduğu olumsuzlukları dile getiren daha birçok örnek vardır. İnanmış bir insan olarak Âkif, İslâm’ın bütün değerlerine gönülden bağlıydı ve yaşadığı toplumla birlikte Müslüman milletlerin içinde bulunduğu duruma, hele bunun suçunun dine yüklenmesine asla tahammül edemiyordu. Müslüman toplumlar geri kalmışlıklarının sebebini dinde değil, onun gerçek kimliğinden uzaklaşmada aramalı ve buna göre çareler üretmeliydiler. Bu konuda en büyük sorumluluk aydınlara düşüyordu. Çünkü onlar, ilerlemeyi, dolayısıyla medenileşmeyi sağlayacak olan her türlü hareket ve düşüncenin lokomotif gücü idiler.
Fatih Kürsüsü’nde Âkif,
Bakın mücâhid olan Garb’a şimdi bir kere;
Havâya hükmediyor kâni olmuyor da yere.
Dönün de âtıl olan Şark’ı seyredin: Ne geri!
Yakında kalmayacak yeryüzünde belki yeri!
Nedir şu bir sürü fenler, neder bu san’atler?
Nedir bu ilme tecellî eden hakikatler?
diyerek Batı’nın bilim ve tekniğini, çalışkanlığını örnek almada gerçekçi ve inandırıcı bir çabanın öncüsü olduğu gibi; bilimin somut göstergesi demek olan teknolojinin insanlık dışı amaçlarla kullanılmasına karşı duruşu ile de Âkif, gerçek bir medeniyetin mahiyetini ortaya koymuştur.
Âkif’in Safahat’ındaki medeniyet tasavvurunun bazı noktaları:
- Âkif’in düşüncesinde medeniyetin belirleyici unsuru dindir. Gerçek batılılaşma ya da medenileşme ile dinden uzaklaşma arasında hiçbir ilişki kurulamaz.
- Medeniyeti kuran güç, çalışma azim ve gayretidir. Millet hayatında durmanın, beklemenin, eğlenmenin yeri yoktur. Gününü gün etme düşüncesi bir millet için büyük bir felâkettir ve çalışmayana hayat hakkı yoktur. Batı, çalışma sayesinde ilerlemiş, bilim ve teknolojideki üstünlüğünü çok çalışarak elde etmiştir.
- Medeni olmak, zamanın kıymetinin bilincine ermek ve zamana hükmetmesini bilmekle mümkündür.
- Bilim, akıl ve teknoloji dışı; kendi toplumumuzun kültür ve inanç dünyası ile bağlarını koparmış, taklitçiliğe dayanan bir Avrupa ve batı hayranlığının medenileşmeyle hiçbir ilgisi yoktur. Çünkü medeni milletler arasında kendi ruh dünyasının temel dinamiklerini dışlayıp , taklitçilikle ilerlemiş ve medenileşmiş bir millet örneği gösterilemez.
- Bir milletin tarihinde geçmişte elde edilen başarılar, güç ve övünç kaynağı olarak elbette önemli ve değerlidir. Ancak bunlara takılıp kalmanın sonu hüsrandır. İçinde bulunduğumuz zamanı çok iyi değerlendirerek, yönümüzü geleceğe çevirmek, tutulacak en akıllıca yoldur.
- Toplumda birlik fikrini ortadan kaldırıp anlaşmazlık ve bölünmeye yol açan kavmiyetçilikle ilerlemek, kalkınmak ve medenileşmek mümkün olamaz.
- Bilgisizlik ve taassuptan kurtulmanın tek çaresinin eğitim olduğu bilinmeli ve eğitim bu amacı gerçekleştirmeye hizmet edecek nitelikte yapılmalıdır.
GEÇMİŞE SAHİP ÇIKMAK, ŞİMDİYİ ANLAMAK VE GELECEĞİ GÜVENLE KARŞILAMAK İÇİN SİZLERİ MEHMET ÂKİF’İN SAFAHAT’INI OKUMAYA davet ediyoruz. Âkif’i ve Âsım’ı okumalıyız. Çünkü her birimiz ya Asım’ız; ya Âsım’ın anne ve babası ya da Âsım’ın evladıyız. Çünkü biz Âkif’ten Âsım’a uzanan çizgide birlik ve beraberlik şuuru içindeyiz. Çünkü biz “hakkıdır Hakka tapan milletimin İstiklâl” diye haykıran İstiklâl Şairini anlamak; onla tek yürek olduğumuzu okumak, İstiklâl ve İstikbâlle Âsım’ı anlamak / anlatmak ve Âsım gibi YAŞAMAK durumundayız.
Sözümüzü, asırlar boyunca milletimizin içinden yetişecek nice Âsımlar’a kılavuz olacak Âkif’in Safahat’ının ÖNSÖZündeki “OKU” hitabıyla noktalıyoruz.
Haydi Âsım’lar! Birlik içinde, “tek yürek” olup hissederek okuyalım:
Ağlarım, ağlatamam; hissederim söyleyemem
Dili yok kalbimin ondan ne kadar bîzarım!
OKU, şayed sana bir hisli yürek lâzımsa
OKU, zira onu yazdım, iki söz yadımsa
Yorum yazabilmek için oturum açmalısınız.